Hiçkimse


Hava kararıyordu. Akşam çökmüştü eve. Işıkları yakmanın vakti gelmişti. Lale boş boş oturuyor, koltuktan dünyanın dönüşünü iler gibi tembel tembel uyukluyordu. Kalktı, bir makarna suyu koydu. Kabarcıklar çıkararak kaynayınca su döktü makarna tanelerini tencereye. Makarna pişince döktü bir tabağa tencereden suyunu süzerek. Telefonunu karşısına alarak masaya oturup yemeğini yedi. Youtube’da maymunların hayatını anlatan bir belgesel izleyerek yemeğini bitirdi. Hava iyiden iyiye kararmıştı. Işıkları yakıp eline bir kitap aldı. Camus’dan “yabancı” kitabını okuyordu birkaç gündür. Kitabı okurken uyuyakaldı. Gece olduğunda kitap kucağından yere düşüp tok bir ses çıkarınca gözlerini açtı, sürünerek yatağına gitti. Yorganın altında sıcak bir uykuya daldı. Yıldızlar gökyüzünde teker teker parlıyorlardı. Hava ılıktı. Hatta sıcak bir esinti bile vardı. Sıcağa rağmen Serra yorgana sıkı sıkı sarılarak kıpırdamadan uyuyordu. Gecenin sessizliğini tek bölen şey sıktığı dişlerinden çıkan gıcırtıydı.

Lale uyandığında vakit öğleye geliyordu. Havada bulutlar vardı. Beyaz bulutlar koyu gri bulutlarla iç içe geçmiş yağmuru haber veriyorlardı. Serra buzdolabına baktı. Yiyecek bir şey kalmamıştı. Üzerine kalın montunu geçirdi, taramadığı saçlarını beresine tıkıştırdı. Dışarı çıktığında soğuk hava yüzüne çarptı. Bir an yabancılaştı Lale çevresine, oksijen çarptı herhâlde dedi ve yoluna devam etti. Karşı kaldırıma geçerek süpermarkete girdi. Buzdolabından bir kutu beyaz peynir, reyonlardan bir kavanoz yeşil zeytin, ekmek dolabından 3 ekmek alarak kasaya gitti. Kasaya telefon numarasını yazarak aldığı ürünleri tek tek okuttu. Ekran kredi kartının bilgilerini isteyince bilgileri girip onay tuşuna bastı. İşlem tamamlanınca aldıklarını poşete koyup marketten hızlıca dışarı çıktı. Sakin ve sessiz sokaktan karşıya geçerek evine doğru yol aldı. Eve geldiğinde hızlıca kahvaltısını yaparak ilaç dolabından günlük olarak aldığı antidepresan hapını alarak üzerine bir bardak su içti. Türk kahve makinesinin cezvesine bir tatlı kaşığı kahve ile bir fincan su ekleyerek fincanı mekanizmaya oturttu. Düğmesine basıp başında bekledi. Kahve olduğuna dair cihazdan gelen ses üzerine fincanına boşalttığı kahve ile oturma odasına gidip eline telefonu alarak cihaza daldı. Kafasını tekrar kaldırdığında vakit akşama seyrediyordu. Hava kararmış tüm ev karanlığa boğulmuştu. Işıkları açmadı Lale. Karanlıkta telefonu ile oynamaya devam etti.  Gece olmaya yüz tuttuğunda karnının acıktığını duyumsadı. Mutfaktan ekmeğin yarısını bölerek içine biraz peynir sıkıştırdı. Doyduğunu bile anlamadan telefonuna bakarak ekmeği bitirdi ve karanlıkta göz yordamıyla bulduğu yatağına girerek yorganı üzerine çekti. Vakit geçmeden uykuya daldı.  Rüyasında at üstünde uzaklara gittiğini ve denizlere çıktığını gördü.

Sabah olduğunda rüyasında denize gittiğini gördüğü için canı denize gitmek istedi. Hava soğuktu. Yanına biraz peynir biraz zeytin ve ekmek alarak çantasına tıkıştırdığı kitabıyla yola düştü. Arabasıyla sahile gitti. Uygun bir yere park edip gidip tek başına sahilde oturdu. Deniz dalgalı, hava bulutluydu. Rüzgar denizin dibinden yorun kokusu getiriyordu burnuna. İçine çekti. Sahilde ayakkabılarına kum dolu. Kum dolu ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu. Denize yaklaşıp terden bulduğu birkaç taşı denize fırlattı. Çok çok uzaklarda gözünün bile zor kestirdiği uzaklarda bir tekne vardı. Tek başına deniz üzerinde dalgalar sayesinde sallanıp duruyordu. Soğuğa rağmen ayaklarını denize sokmaya karar verdi. Çoraplarını çıkarıp paçalarını yukarıya doğru sıvadı. Dizlerine kadar içeri girdi. Su buz gibi keskin ve sertti. Alıştı zamanla, minik minik balıklar geçiyordu bacaklarının etrafından. Eliyle yakalamaya çalıştı, kaçıverdi balıklar. Üşüyünce geri çıktı. Ayaklarına kum yapıştı. Oturdu kuma yeniden. Bir süre daha etrafı izleyerek çantasındaki ekmek ve peyniri yedi, zeytini çekmedi canı. Akşam olmadan toparlanıp geldiği gibi evine doğru gitti. Eve geldiğinde posta kutusunda bir not buldu, kendine gelen kargonun, kargo otomatına bırakıldığına ve 3 gün içerisinde alması gerektiği yazıyordu. Üşenmeden kargo otomatına yürüdü, telefonuna gelen şifreyi ekrana girerek açılan kutudan kargosunu aldı. Eve vardığında akşam olmuştu. Bütün ışıkları yaktı, kendine bir kahve yaptı ve eline kitabı alıp günü bitirmeye karar verdi.

Bahar geliyordu , çok az kalmıştı. Baharda ağaçlar çiçek açacak her yer mis gibi kokacaktı. Etraf yeşillenecek hava ılıyacaktı. Lale artık üşümeyecek, dışarda daha çok parklarda kitap okumaya karar verdi. Kendi içinde çiçekler açtı bir an. İçi umutla doldu. Kalbi çarpmaya başladı. Çarpıntı kendini kötü hissettirdi. Etrafına yabancılaştı, bir köşede oturayım geçer dedi. Oturduğu yerde uyuyakaldı. Rüya görmedi Lale. Sabah uyanmadı hatta. Sabah olduğunda vücudu artık kan pompalamayı durdurmuş. Kalbi çarpıntıya dayanamamış , yenik düşmüştü hayata ve umuda. Kimse fark etmedi. Lale kendi kendine yaşayıp kendi kendine öldü birkaç günde.