Taze Fasulye


Bacaklarını altına almış, camın önüne çektiği yatağının üzerinde kitap okuyordu. Aralıksız bir saattir kitap okuduğundan boynu tutulmuştu. Boyun kaslarını gevşetmek için kafasını kaldırıp camdan dışarı baktı. ‘’Yaz gelmiş.’’ dedi içinden. Hava açık, parlak güneşliydi. Sokak cıvıl cıvıldı. Sokak satıcıları ile çocuklar avaz avaza bağırıyorlardı. Karşı apartmanın bahçesinde leylaklar açmıştı. Avucuna alıp burnuna sokuşturmuşçasına kokusunu aldı bahar müjdelerinin. Çapraz binanın 2. Katında oturan yaşlı bir teyze balkona çıktı, elindeki çakmakla sigarasını yaktı, tabureye çömeldi. Yaşlı teyzenin gençlere özgü o halini görüp güldü. ’’yaşıyorsun bu hayatı teyze’’ dedi gülerken. Hemen yanındaki binada bir ev kadını belinde çamaşır sepeti ile çamaşır asmaya çıktı. Kar beyaz çamaşırları çırparak ipe dizerken onu izledi bir süre. Geçen hafta üst kat komşusu çiçeklerini sularken çamaşırlarına su dökmüştü de dünyanın kavgası çıkmıştı. Mavi gökyüzünde tek tük beyaz pamuk bulutlar vardı. Onlara bakıp iç geçirdi. İçi huzurla doldu. ‘’Güzel şeyler olacak hissediyorum. ‘’ dedi. Kitabı kaldığı yerden kıvırıp yatağın üzerine bıraktı. Keyfi yerine geldi birden.Yatağın dibindeki terlikleri giyerek odasından çıktı. Annesi oturma odasında , gözünü televizyondan ayırmadan taze fasülye temizliyordu.

-Ooo fasülye mi o? Çıkmış mı? Oh mis gibi…

-Çıkmış çıkmış. Pazardan aldım dün.

-Akşama ziyafet var desene.

-Karpuz da çıkmış. Alıp gelsene. Yeriz yanında.

-Of anne yaa! Bir dur hemen! İki dakka soluklanayım.

-Baban da yer hem.

-Bok yesin!

-Ne dedin?

-Yok bir şey…

Annesinin kendisini yalnız bırakıp gittiği oturma odasında ekrana uzun süre boş boş baktı. Ekranda karısının internetten tanıştığı biriyle kaçtığı ve 3 çocuğu ile yalnız kalan bir adamın hikayesini veriyorlardı. Adam hüngür hüngür ağlıyordu. Tükürüklerini saça saça gelinine bağıran kayınvalideye gelinin kız kardeşi cevap veriyordu fakat bağırdığı için ne dediği anlaşılmıyordu. Ani bir hışımla kumandaya sarılıp kanalı değiştirdi. Karadeniz’in uçsuz bucaksız yeşilliğini anlatan bir yemek programı vardı. Kanalı değiştirmeyip bir süre hayran hayran televizyona baktı. Annesinin mutfaktan tıngırtıları geliyordu. Kalkıp camı açtı, havayı derin derin içine çekti.

Odasına girip dolabın kapağını açtı. Siyah eşofman altı ile raftan beyaz bir tişört seçti. Önceki yazdan bu yana uzun zamandır kısa kollu tişört giymemişti. Rahatlıkla kısa kollu giyebileceğini düşündü. Bu sene kolundaki kesik izleri belli değildi. Üzerine geçirdiği kıyafetlerle aynada kendini inceledi. Bir hayli kilo vermişti. Şifonyerin üzerinden cüzdanını alıp içini açtı. Ablasının iki ay önceki verdiği harçlığa dokunmamıştı. Karpuzu kendi parasından alacaktı. Madem annemin canı çekmiş deyip aynadaki mutlu kıza göz kırptı.

Mutfağa yönelip kapıdan kafasını uzattı. Annesi yemeği kavuruyordu ocakta. Yemeğin kokusunu derin derin içine çekerek ‘’oh’’ dedi.

-Sabret yavrum dedi annesi gülümseyerek.

Koridordayken seslendi arkasından.

-Kahvenin oradan geçme, görmesin baban.

İstemsiz çarptı kapıyı çıkarken. Apartman kapısından çıkıp da adımını attığı an yüzünü yalayan ılık hava her şeyi alıp götürdü. ‘’Oksijenin gücü’’ dedi kendi kendine. Havanın tadını çıkararak yavaş yavaş yürüdü markete doğru. Apartmanlara baktı, evlere göz gezdirdi. Kim bilir neler yaşanıyor o süslü, beyaz perdelerin ardında diyerek iç çekti.

Fırının önünden geçerken sokağı dolduran mis gibi taze ekmek kokusu çarptı burnuna. Evde ekmek olup olmadığını düşünmeden daldı fırına. İçerde çocukluk arkadaşı ,komşu kızı Fatma ile karşılaştı. Fatma bankadaki işinden dönüyordu. Koyu lacivert ceket giyip saçını tepeden topuz yapmıştı. Bakımsızlığından bir an utandı. Ayaküstü dertleştiler. İş yok mu hala diye sordu Fatma.

-Yok vallahi. Aramayı da bıraktım artık. Bir mucize bekliyorum.

Ne zaman işsizliği ile ilgili konu açılsa Fatma’nın tek yaptığı ona acımak oluyordu. Yine baktı acıyan gözlerle. Bir şey demedi ama. Ne olacak bu kızın hali der gibi bir acımaydı bu. İnat etmeseydi o da başvursaydı bankaya ne güzel bir işi olurdu, çekmezdi kimseyi. Halbuki başvurmuştu tabi, kabul edilmeyince başvurmadım demişti herkese.

Fırından aldığı taze ekmeği, marketten aldığı karpuzu alışveriş çantasına yerleştirip çantayı koluna astı. Hava o kadar yumuşak ve güzeldi ki içindeki sevinç coştukça coşuyordu. Eve doğru ilerlediği yolda boş ve eski bir dükkanın önüne kasalarda sebze-meyve fidelerive canlı saksı çiçekleri dizmişlerdi sıra sıra. Tezgaha yaklaşınca nar çiçeği bir sardunya kestirdi gözüne. Satan çocuk  onbeş TL istedi. ‘’Yuh’’ dedi içinden. ‘’Allah’ın çiçeği değil mi, ne parası’’ .Normalde almazdı ama annesi çok severdi sardunyayı. Ne kadar sevineceğini düşündü. Cüzdanda kalan son 20 TL’ yi uzattı kavruk satıcıya. Para üstünü sıkıştırdı cüzdana aceleyle. Çiçeği saksısıyla özenle yerleştirip kucağına eve doğru yol aldı ağır adımlarla.

Eve vardığında anahtarı kapının deliğine sokup çevirerek açtı ama pişman olup hemen geri kapattı. Annesine sürpriz yapacaktı. Kapının önüne öylece dikilip saksıyı kafa hizasında tuttu. Suratında aptal bir gülümseme vardı. Kapı geç açıldı ve açan babasıydı. O markette iken gelmiş olmalıydı. Birbirlerine bakışıp kaldılar bir süre istemsiz ve manasız. Çiçeği indirdi.

Kapıyı açık bırakıp içeri dönerken ‘’bi çiçeğiniz eksik ‘’deyip bir küfür savurdu ağzının içinde. Annesi mutfaktan koşarak gelip elinden poşetleri aldı bir telaş. Çiçeğin yüzüne bakmadı bile. İçeri geçti. Televizyonun karşısında oturan adam kamburu çıkarmış elleri dizlerinde birleştirmişti. Televizyona baygın ve boş boş bakıyordu. Oda son metrekaresine kadar rakı kokuyordu.

-Hadi lan! Acıktık! Diye bağırdı birden. Annesi pürtelaş elinde tepsi ile odaya girdi. –Geldim geldim.

Babasının önüne bir sehpa çekmesi için gözüyle işaret etti annesi. Tepsiyi sehpaya koyup sehpayı da kocasının önüne çekti kadın. Bir yandan da yemek tabağına üflüyordu.

-Acele ettirdin, soğusaydı azcık.

Adam o kadar sarhoştu ki değil duymak ve cevap vermek kaşığı tabağa bile zor denk getirdi. Anne ile kız nefesini tutmuş olacakları bekliyorlardı sanki. Yemekten dans eden dumanlar çıkıyordu.

Adamın kaşığı ağzına almasıyla sofrayı devirmesi bir oldu. Adamın küfürleri ile yemekler etrafa saçıldı. Anne kız olayın şoku ile yerde dağılan yemeklere bakıyorlardı. Bu kadarını onlar bile beklemiyorlardı. Kadın ağlamaya başladı. Kadının ağlamasına daha da sinirlenen adam televizyona kumanda fırlattı. Yetmedi karısının üstüne yürüdü elini kaldırarak. Kadın başını koruyarak yere eğildi. Annesini o halde görmeye dayanamadı ve babasının önüne atıldı. Ağlıyor ve sarhoş adamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Hem özür diliyor hem elini kolunu tutuyordu. Annesi kızına, kızı annesine kıyamıyordu. Açık camdan içeri sokakta oynayan çocukların, balkondan balkona birbiri ile sohbet eden komşuların ve sokaktan geçen arabaların motor sesleri geliyordu. Adam bu hengamede iyice sinirlenip sesini daha da yükseltiyordu. Sokaktaki sesler ve evdeki bağrışma birbirine karışıyordu. Sonunda babası var gücü ile bağırıp son kalan gücü ile de ikisini birden ittirdi. İkisi ayrı yerlere saçılırken annesi yerlere saçılan karpuzun üzerine düştü. Sarhoş ve sinirli adam birden ağlamaya başladı, kızına dönerek ‘’evimde ağız tadıyla bir yemek yiyemeyecek miyim’’ diyordu. Şimdi üçü birden ağlıyordu. Annesine gözüyle mutfağa gitmesini işaret etti.  ‘’Haklısın babacım, canım babacım. Ben sana yarın mis gibi yemekler yapacağım, söz babacığım. Hadi gel şimdi ‘’ diyerek yatak odasına doğru ilerliyordu. Adamın kolundan tutmuş yürümesine yardımcı oluyordu. Adamın ayakta duracak hali kalmamıştı.

Yatak odasına vardıklarında babasını yavaşça yatağına oturttu. Öylece devrildi adam. Devrildiği gibi de uyumaya başladı, daha doğrusu sızmıştı. Babasının ceplerini komodin üzerine boşaltırken adam horlamaya başlamıştı bile. Yatak odasından çıkarken  kapının ses yapmamasına özen gösterdi. Annesi kapıda bekliyordu.

-Yattı mı?

– Yattı Allahın cezası.

Annesi yerlere saçılan yemek artıklarını toplarken o odasına gitti. Camın önüne çektiği yatağa oturup dışarıyı izlemeye başladı. Dizlerini kırıp ayaklarını altına aldı.  Dışarıda çocuklar hala oyun oynuyor, beyaz renkte eski bir kamyonette kurulan bir hoparlör düzeneği ile patates soğan satılıyordu. İşten evlerine , ellerinde ekmek ve meyve poşetleri ile dönen babalar oynayan çocuklara tebessümle bakıyorlardı. Hatta bir tanesi kendisine doğru gelen topu karşılayıp çocuklarla futbol bile oynadı. Onları izlerken ağlamaya başladı. Gözyaşları boncuk boncuk akıyordu. Bu sırada elinde tepsi ile annesi girdi odaya. Bir tabak taze fasülye , küçük bir kasede sarımsaklı yoğurt , taze ekmek ve dilimlenmiş karpuz vardı tepside. Annesi de ağlıyordu. Tepsiyi yatağa bırakırken bir şey demeden ağlamayı sürdürdü. Şimdi o da camdan dışarı bakıyordu.

Canının çok çektiği fasulyeyi kaşıklarken aynada kızarmış burnu ve yaşlı gözleriyle karşılaştı. Bu sefer hem ağlıyor hem gülüyordu. Ağız tadıyla bir yemek yiyemeyeceği bu evde dedi içinden.Dayanamadı yemeği bitmeden çatalla bir dilim karpuz attı ağzına…