Uyandığında vakit öğleye geliyordu. Yatağında doğrularak kalkmaya yeltendiğinde başının zonkladığını farketti,dün akşamı hatırlamaya koyuldu zihni.Hasangilin bahçede felekten bir gece geçirdikleri aşikardı.Çay bardağı ile eline tutuşturdukları rakıyı net anımsıyor,gerisi flulaşıyordu. Mavi gözleri kan çanağına dönmüştü.Behçetgilin dansöz diye getirdikleri karının pörşümüş yağlı etli vücudunu ağzının suyu akarak izlediğine emindi ama zil zurna sarhoş oluşuna, eve nasıl geldiğine,pijamalarını bile giymiş olmasına hayret ediyordu. Lastiği gevşemiş eski pijamasının ayağına takılmasına aldırmadan sürüye sürüye kapıya doğru yöneldi.Mavi boyalı kısa kapıdan başını eğerek çıkarak kurumuş dudaklarını ıslatmak için bir yudum da olsa su aradı.Taş tezgahın üzerindeki plastik mavi ibriki görünce içi rahatladı.
Bir kuru ekmeğe muhtaç Selamat,ömrü hayatında toplasan bu denli içemeyeceği kadar çok rakıyı bir arada gördüğüne değil kendisine sunulmasına şaşmış fakat bağın lafını bile etmemişti.Köyde bir düğün oldu mu hem öksüz hem yetim olduğundan yemek bol verilir ama konu içkiye geldi mi bir bardak ikramdan sonra muhtar bir bahane ile koluna girerek içki masasının kurulduğu yerden uzaklaştırırdı. Bu yüzden içkiye alışık olmayan bünyesi 2.bardak rakıdan sonra sallanmaya başlamıştı. Hasan, Selamat’in İri cüssesine rağmen alkole dayanıksızlığını fark etmiş, rakı sürahisinin başına kendi geçmişti. Durumu kontrol altına almalıydı.3.bardakla alkolü az suyu fazla eklenen rakıyı yavaş yavaş yudumlamasını öğütlemişti. Bardağı uzattığında tembihini dinlediğinden emin olmak için gözünün içine bakarak vermişti eline.Sızmadan planını hayata geçirmeliydi.Bahçesinde bir eğlence düzenleyecek,rakıyı bol keseden sunacak gerekirse karı bile oynatacaktı. Oğlu Mustafa’nın hayatı bu akşam bu eğlencede olacaklara bağlı diyordu.
Köyde sıradan bir yaz günüydü,tepede turuncu sarısıyla güneş, toprağı sulayan dereyi düşman gibi kurutuyor, tarlada başağı kavuruyordu.Çocuklar öğle vakti analarının tembihlerinden değil başlarına geçmiş güneşten bunalmış gölgeye sığınmışlardı.Kimi samanlıkta pinekliyor,kimi bir ağaç bulmuş gölgesinde şekerlemeye yapıyorlardı.Hayal gücü yüksek olanlar çeşme başında yalağa kafasını daldırıp yarış yaparak serinlemeye çalışıyorlardı.Kadınlar ise tarladan dönecek olan kocalarının yemeğini hazır ediyordu.Ebeler tespihlerini eline almış kimbilir kaçıncı zikrin ortasında kaçıncı kez sızıp kalmışlardı.Muhtar,tek göz kerpiçten yapılma muhtarlık binasında şehirden getirttiği döner deri koltuğunda ağzı açık, burnunda birkaç sineğin it dalaşını farketmeden ayaklarını masaya uzatarak uyuyakalmıştı. Ahırdan gelen birkaç sert mee sesinden başka kimseden çıt çıkmıyordu.Bu sıcak en babayiğidi bile canından bezdirir,hele hele alnında iş yapmak anasından emdiği sütü burnundan getirirdi.
Bir tek Hasan evin avlusunda oturmuş ha geldi ha gelecek jandarmanın yolunu gözlüyordu.Çevresine göre yüksekte kalan evinden köyün girişindeki toprak yolu gören avluda tetikte bekliyordu. Bu durum Mustafa’nın pek umrunda değildi,daha doğrusu ilk günkü şoku atlattıktan sonra babasına anlatınca bir ferahlama gelmiş birkaç gün ses çıkmayınca olaydan sıyrılacağına emin bile olmuştu.Babası işi halledeceğine söz vermişti.Halledeceğini söylediyse hallederdi.Bugüne kadar bir fiske bile yememeşti babasından.Babası da oğlunun bir dediğini iki etmemiş her türlü taşkınlığına göz yummuştu. Öyle görmüş öyle bilmişti.Erkekti sonuçta. Yaşı geldi mi içki de içer karı da oynatır yan köydeki pavyona da giderdi.Hem erkek çocuğunu sıkmaya gelmez derdi.Allahı var Mustafa’nın pek bir vukuatı olmamıştı bugüne kadar.Sabahaca içki içerler, taşkınlık yapmadan evine dönerdi. Zaten bu son olayda karışıklıktan oldu baba,öldürmek maksatlı vurmadım demişti.Yukarı köyün gençleri,köylerindeki pavyona aşağı köyün dadanmasına takmış gecenin bir yarısı pusuda sıkıştırmışlardı Mustafagilleri.On onbeş genç var gücüyle saldırmışlar kavgaya tutuşmuşlardı.Mustafa’nın ne suçu vardı.Kendini korumak istemişti.Can havliyle yerden aldığı ağırca bir taşı denk getirdiği delikanlının birine gücü yettiğince vurmuştu.Karanlıkta eline bulaşan sıvıyı fark edene dek yerde yatanın hareketsizliğini anlamamış,korkusundan arkasına bile bakmadan koşup geceyi samanlıkta geçirmişti.Olayı anlayıp arkasından dağılan arkadaşları da hızla ordan uzaklaşmış birkaç gün kimse evden adımını atamamıştı.Onlar atamamıştı ama yukarı köy hele ölen gencin anası babası çoktan köyü ayağa kaldırmıştı.Mustafa sonunda babasına herşeyi ağlayarak anlatmıştı.
Bir aralık boğucu havadan bunalmış karısına seslenerek ayran istemişti.Duymadı karısı.Habire ağlayıp duruyordu. Sinek girmesin diye kapıya gerilen tülü bir hızla savuşturup bağırdı karısına.Yemenisi düzeltip ucuyla gözünün yaşını burnunu sildi karısı Cahide. Hızlıca toparlanıp sordu;
-Geldiler mi?
-Yok gelen giden, ayran getir!
Gerildikçe geriliyor,şu iş bi bitse kurban kesecem diyordu. Jandarmayı hallettikten sonra gerisi kolaydı.Kimse sesini çıkaramazdı.Sonuçta paralıydı.Köyün bir ağası yoktu ama Hasangilin tarla tapan iyi hasat verirdi.Ve bu köyde gariban çoktu.
Sıtkı Emmi sokmuştu kafasına.Seni severim Hasan demişti. Oğluna yangınını da anlarım.Yanlışlıkla oldu,karışıklı oldu demezler.Mustafa’nın yaptığı anlaşılsa,hakim karşısına çıksa geri dönüşü yok, en az 10 yıl,bilemedin 15 yıl.Sonra topla Mustafa’yı toplayabilirsen.Hem Selamet,kimi kimsesi yok,yiyecek ekmeği yok,kara kışta yakacağı kendimize zor buluyoruz.İçerde bi güzel bakarsın, ne yiyecek gariban 3 kuruş para.’Aklına yatırmıştı gecenin ilerleyen saatlerinde.Gelgelelim nası kandıracaktı, ‘ondan kolayımı var,bi lafa bakar’ dedi Sıtkı yine.
-Öğünmeyi pek sever fukara,bilirsin.Vay ne güçlüsün vay bi köy adamı yere serdin dedirttin mi tamam.Kalabalık yerde dedirtsen yeter.3 5 kişi ‘he ya duyduk kendi kulaklarımızla hemide’dedi mi candarma sormaz gari tutar yakasından.Köy yerinde bi laf duyurmaya bak sen. Dedikodu alır başını yürür. Gerisi çorap söküğü..Ben Mustafa’ya acıyom Hasan,gençtir zavallı.
Bacanağı Behçet de vardı yanlarında.Sıtkı Emmi gidince gözüne baktı Hasan’ın.
-Bakma öyle bacanak.Ne yapacağım.Oğlun olsa anlarsın.
-Ya biri ötse,yok Mustafa taşla ezdi kafasını dese.Hem kavgada en az 15 adam varmış, Selamet aralarında bile yok. Biri çıksa Selamet yoktu bile dese.
-Kim tanıyor Selamet’i Behçet.Hem gece vakti karanlık hem sarhoş deliklanlı hepsi.Kim ötecek.Berikiler desen bizim tayfa. Hepsi Mustafa’mın gardaşı. Kim verir ele.
-…Bilemiyom ağabey.Garibandır,saftır,öğünür ama bu iş başka..
-Gözünün yağını yiyim Behçet,senin kafan çalışır ,yardıme et ,bul bir çare..Ocağımız söner yeminle.
Ağlıyordu Hasan,içi yanıyordu.Daha 15’inde.Tee şehre ıslahevine gönderirlerdi.Kümesten tavuk çalıp aleme götürecekti de küçükken babası yakaladıydı,attırırm ıslahevine dediydi. O günden beri bilir ıslahevi nedir.
-Tamam ağabey.Başa gelen çekilir.Sıkma canını ben halledecem herşeyi.Mutlaka Necipgilde duysun.Hem dedikoducu hem para için yapmayacağı yok kanıbozuğun.
Sonunda bir tek Hasan’ a bugün gelmesi sürpriz olmayacak misafir köyün girişindeki köpeklerin sesiyle kendini duyurdu.O kör Temmuz güneşinin tepeye varıp ateş gibi saçıldığı o sırada toprak yolu tozuta tozuta yeşil jandarma arabası göründü. Komutanın soluğu burnundaydı.Haber ulaşmıştı elbet,zaten kaç gündür iz peşinde komutan kaçıncı kez gelmişti bu köye. Bir an önce işini bititrip katili yakalayıp savcının önüne atacaktı.Doğuda olsa şanlı askerliğini savaşla taçlandırıp,gururu madalya gibi göğsünde taşırdı. Burda bozkırın ortasında cahil köylünün kavgasından bıkmıştı.Ah şu Anadolunun iç sıkıcı,dilsiz sıcağı…Bozkırda daha da biner tepene.Sıcaktan mı yanarsın içinin sıkılmasından mı bilinmez.
Jandarmanın gelip gitmesine alışıktı köylü bir kaç gündür. Fakat bu defa başka. Bu defa katil yakalanmıştı.Haber her evin kapısını çalmış kimseyi habersiz bırakmamıştı.Çocuklar pinekledikleri yerden hızlıca jipin peşine takılmış köpeklerle koşuyorlardı.Kısa sürede Selamet’in köy halkıyla imece usulu yapılan tek göz odalı kerpiç evinin önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı.2 asker önden komutana yol açmak için kalabalığı yardı.Kadınlar arkada elleri ağızlarında erkekler ses çıkarmadan gözlerini kısıp olacağa dikmişlerdi.
Selamet ibrikteki suyu kafasına diktikten sonra başını dar avluya çıkarmış ama sıcağı görünce vazgeçmişti.Hala kafası zonkluyordu,bunu durdurmanın tek yolu yatmaktı. Tembel tembel yattığı yerden muhtarın hediye ettiği radyoyla oynuyor keyfince bir istasyon bulmaya çalışıyordu.Ara sıra tekleyen radyoyu bir iki yumruk darbesiyle eski haline getiriyordu. Dün geceyi hatırlamaya çalışmayı çoktan bırakan Selamet öğle vaktinin gelmesine seviniyordu, zira köylünün kendisine 3 ayda bir verdiği kumanya çoktan bitmiş,tarladan dönen kocalarına öğle yemeği pişiren köylünün insafını bellemişti.Köylü kadınlar her zaman bir tabak fazla yemek pişirirlerdi.Çünkü Anadolulu ve köylü olmak her an birine sorgusuzca yemek vermek demekti.Allah muhafaza birine yüz eğdin mi yüce mevlam alırdı elinden herşeyi.Tek korkuları birini kızdırmaktı bu kadınların.Özellikle kocalarını ve mevlalarını..Selamet ise hangi kapıya gitsem diye düşünürken aklına Hasangilin kapı geldi.Dün akşamki gözünün içine bakan sıcacık gülümseyişi geliverdi aklına.Daha akşam ordaydı ve kapı aşınıdrmak tam da Selamet’ e göreydi.Derken sert bir yumrukla kapıya vuruldu.
-Tak!Tak!Tak!
Üzerinde kirli fanilası altında donu gözüken pijaması ile kapıyı açan Selamet karşısında eli tüfekli 2 asker gördü.Her üniformalı otoriteyi karşısında görenlerde olduğu gibi eli ayağına karışan Selametin üzerini değişmesi,askerin koluna girerek jandarmanın jipine yaka paça konulması ve jipin köyden uzaklaşması o kadar hızla olmuştu ki,Hasan şaşkınlıktan ağzını kapatamamış içinden oh bile diyememişti. Kaskatı kesilen vucüdunu koluna giren Behçet sarsmış, olay yerinden eve doğru sürüklemişti. Eve doğru giderken kalabalık arasından Sıtkı Emmiyi gördü bir aralık.gözleriyle ‘ne dedim sana bak’ der gibi gülümsüyordu.
.-Selamet mi öldürmüş meğer!
-He ya!Ağşamınan Hasangilin orda zarhoşken ötmüş! Nası ezdim ama diye diye böbürlenmiş durmuş.Kızdırmayın beni sizin de kafanızı ezerim haa ! demiş. durur mu candarma.Katili arıyolar zati! Diye konuştular kocalarının ağzından laf almayı beceren kadınlar.
-Öğünücek şey mi Selamet dedim de kızdı bana.Sus bak Candarma arıp duru dedim sen sus dedi.Bak gördün mü! Diye anlattı gece alemdeki biri.
-Meğer caniymiş gariban belledik,bebemize bertiğimizi korudu yaradan. Dedi emziren kadınlar.
***
Sıtkı Emmi evden içeri girip sıkı sıkı kapattı kapısını. Hanımı hızlıca geldi.
-Ne oldu?Götürdüler mi?
-Götürdüler götürdüler.Kurtulduk inşallah. Birkaç gün daha çıkarma şunu odasından.
-Kızın ne suçu var bey!Hastalanacak garibim.Benim gönlüm yok taktı bana diyo.
-Ya evlat katili olacaktım ya o şerefiz Selamet’in.Suçsuz sayılmaz ya .Çeksin cezasını pislik.Ne demekmiş benim kızıma göz dikmek görsün.
-Hemen salmazlar inşallah.
-Gariban diye zavallı belledik,yedirdik içirdik.Ne iş tutsa sen yaparsın sen şöylesin sen böylesin! Bi halt sandı kendini.Yediği kaba pisledi namussuz.En az 10 yılı var.Ben yapmadım dese de inanmazlar ,onca kişinin arasından ‘he demi nası ezdim kafasını’ diye böbürlene böbürlene anlattı salak. Gari köye de almazlar.
***
Tam 7 yıl sonra şehirde 3.torunun doğumu için geldiği hastanenin önünde bir dilenciye içi acıdı Hasan.Hem de torunun hayrına bozukluk vermeye son anda vazgeçip kağıt parayı öylece bıraktı önüne.Sadaka verirken hastanenin girişinde beyaz toros marka arabada dünürü Sıddık Emmi’yi görünce elini kaldırıp ona doğru koştu.Hava çok soğuktu. Avuçlarını birbirine sürterek nefesi ile kendini ısıtmaya çalışan ve arkasından ona bakan bir çift gözü görmedi bile…