Yağmur yağıyordu. Arabanın biri yolda birikmiş suyun içinden geçip etrafına su sıçrattı. Kenara kaçtı Serra. Kaldırımdan, kenarlardan yürüyor, mümkün olduğunca ıslanmamaya çalışıyordu. Yeni ayakkabılarını giymiş, ıslanmasını istemiyordu. Yeni ayakkabıların yanında yeni elbisesini de giymiş, heyecanla Türk sanat müziği korosunun buluşmasının yapılacağı binaya gidiyordu. Binaya vardığında derin bir nefes aldı. Kapıyı tıklatarak içeri girdi. Kendisini karşılayan bir grup ve bir de hoca olarak müzik sanatçısı vardı. Çalışmaya henüz başlamamışlardı.
-Hoş geldiniz , buyurun.
-Merhaba, ismim Serra.
-Hoş geldiniz Serra Hanım, henüz başlamadık. Bir yer bulup oturun lütfen.
Serra uygun bir yer bulup oturdu. Yağmurluğunu çıkarıp katladı ve bacaklarının üstüne koydu. Yağmurluğundan su damlıyordu. Üzerinin ıslanmasına aldırış etmedi, çok heyecanlıydı. Elleri titriyordu. Çantasını da yerleştirdikten sonra göz gezdirdi çevresine. Yaş olarak kendisinden büyüktü çoğu kişi. Kimse Serra’ya hoş geldin demedi. Serra gülümseyerek baktı çevresine ama bir karşılık göremedi. Aldırmadı.
-Serra Hanım, sizin gibi gençleri de aramızda görmekten gurur duyduk. Kendinizi tanıtmak ister misiniz?
Serra kalktı ayağa, şöyle bir etrafına baktı. Herkes ona baktı bir an. Heyecanlıydı. Kısa bir konuşma yaptı. Kendisinden, işsizliğinden, daha önce ne iş yaptığından ,cumhuriyetçi ve laik hatta çağdaş olmaktan gurur duyduğuna dair birkaç cümle de ekledi sözlerine. Çevresi ilgisizdi, kimsenin gözleri parlamıyordu. Hafif bir hayal kırıklığı ile oturdu Serra. Yine de umudunu kaybetmedi.
Müzik sanatçısı hoca birkaç eser seslendirdi, kursiyerler de katıldı. Biraz sohbet, biraz müzik, yaklaşık 2 saat geçirdiler. Sohbet esnasında, ülkenin ekonomik durumu, gençlerin vurdumduymazlığı, insanların vefasızlığı üzerine konuştular. Birkaç söze şaşırdı Serra. Konuşma esnasında birkaç kez kursun ödemesinin tam zamanında yapılması gerektiği konusunda vurgu yapıldı. Gök gürültüsü gitgide artmaya , yağmur hızlanmaya başladı. Şarkı söylemek isteyen olup olmadığını sordu müzik hocası bir anda. Serra heyecanlandı. Tereddüt etse de kolunu kaldırdı. Müzik hocasının yanına gitti. Başladı sonra;
-Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
Serra 15 yaşında ailesi ile birlikte yaşadığı, henüz liseye gittiği bir dönemde, ilçenin belediyesinin ücretsiz olarak sunduğu sanat müziği kursuna gidiyordu. O dönemler umudu yüksek ,hayalleri arşa uzanıyordu. Müzik hocası ünlü bir koro şefiydi ve her Pazar kendi imkanları ile şehir merkezinden kalkıp ilçeye 1 saat yol geliyordu ve herkese sanat müziği şarkıları öğretmekten zevk duruyordu. Serra gibi genç yaşında bir öğrencisi olduğu için çok mutluydu ve ona bol bol fırsat veriyordu. Serra kendisine bir genç olarak değer verildiğini hissediyor, ülkesi için hayırlı bir genç olmaktan gurur duyuyordu. Verilen değeri karşılıksız bırakmıyor, kendisi de çok çabalıyordu. O dönemde gelen herkes aynı düşüncede ve birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı. Ülkede eğitimin, emeğin değerli olduğu dönemlerdi. Gençlerden umut duyuluyor, çağdaş bir gençlik yetişmesi için elinden geleni yapıyordu herkes. Serra da o dönemde Sanat müziğine gönül vermişti ve bir genç olarak sanat uğruna emek harcamaktan gurur duyuyordu. Ömrünün en güzel yıllarıydı. Ta ki annesi, üniversite sınavları için baskı yapmaya başlamış, sadece derslere yoğunlaşması için ısrar etmesine kadar. Serra ise kendisinden bekleneni yapıp çok sevdiği sanat müziğinden vazgeçmiş, vatanı için hayırlı bir evlat olacağından emin üniversite okumaya karar vermişti. Çok üzülmüştü koro şefi. Senin gibi parlak bir genci tanımaktan gurur duydum demişti. Atatürk’ün açtığı bu yolda ,çağdaş ve başarılı bir genç olmandan dolayı seninle gurur duyuyorum derdi hep zaten. Sınavı kazanınca yeniden dönerim demiş ara vermişti sanat müziğine. Fakat o sene ülkesinde seçim olmuş , belediye tam zıt görüşlü bir partiye kaptırılmıştı. Yeni gelen belediye sanat olsun müzik olsun pek sıcak bakmadığı ve bütçe ayırmadığı için kurs tekrar açılmamıştı. Serra sonradan uzun yıllar bunun özlemini çekecekti. Uzun uzun yıllar geçmiş , 20 sene gibi bir seneden sonra işten ayrılıp eve kapanınca tesadüfen duyduğu özel sanat müziği kursunu internette görmüş,hemen başvuru için gerekli işlemleri yapmıştı. Şimdi o geçirdiği geleceğe umutla bakan gencin aynı heyecanını aramak için kursa yazılmıştı. O dönemde sık sık söylediği veda busesinin söylerken aklından bütün bunlar geçiyordu. Tekrar aynı yıllara dönüş yapacağı hayali ile şarkıyı çok duygulu söylüyordu.
Eve giderken aklına gelen o yıllar içinde düşüncelere daldı. Karar verdi, tekrar sanat müziğine gönül verecek, elinden geleni yapacaktı. Üniversiteden mezun olur olmaz çalışmaya başlamış, işyerinde gece demeden gündüz demeden bayram seyran ne gün varsa hepsinde çalışmış, emeği yıllarca sömürülmüş, aldığı 3 kuruş paralaya hayatını döndürememiş ve sadece iktidar partisine yakın kişilerin kariyer olarak yükselttiği bir yerde yıllarını ziyan etmişti. Belki iyileşirim diyordu kendi kendine sanat müziği ile. Yolda devam eden yağmura aldırmadı. Ayakkabıları ıslanmıştı. Hayallere ve düşüncelere dalmıştı, umursadığı yoktu ayakkabılarını. Eve gidip çay demledi kendine. Radyoyu açtı. Radyoda okunan haberlerde enflasyonun yüzyılın en yüksek değerine ulaştığı, işsizliğin 3 haneli rakamlara çıktığından bahsediliyordu. Eğitim sistemi tekrar değişmişti, kimseden bir eleştiri gelmemişti. Ayrıca öğretmenlere yapılan değişiklikle yaz tatillerini artık okulda geçireceklerine dair yeni düzenleme ile öğretmenler meclise yürümeye karar vermişti. Valilik izin vermemiş, öğretmenlerle polis arasında ağrı bir arbede yaşanmıştı. Üzüldü Serra. Çayı olunca eline bir kitap aldı ve okumaya başladı. Okuyarak akşamı etmişti. Akşam haberlerini seyretti bir süre sonra. Nefessiz kaldığını hissetti bir anda. Pencereleri sonuna kadar açtı. İçine çekti temiz havayı. Yağmur durmuştu. Bir an umut doldu içi.
Sabah uyandığında bir mesaj gördü telefon ekranında. Doğalgaz faturası gelmişti, gözlerine inanamamıştı, gene ay ki fatura ile karşılaştırdığından zam geldiğini anladı. Bunu duymadığına hayıflandı. Telefonu yerine koyup yatmaya devam etti. Bir mesaj sesi ile yeniden yandı telefonun ekranı. Gelen mesaj Türk sanat müziği korosunun muhasebe işleri için çalışanıydı. Kurs için ücret ödemesi henüz hesaba yatmadı diye uyarıyordu. Hemen banka hesabını kontrol etti Serra. Evet hesapta bir problem vardı. Hesaptaki tüm para ödenmemiş kredi kartı borcu için kesilmişti. Hemen telefon etti kursa.
-İyi günler ben Serra Alnıaçık. Bana mesaj atmışsınız. Affedersiniz benim hesaplarımda bir karışıklık olmuş ben biraz geç yapsam ödemeyi müsaade eder misiniz?
-Mümkün değil hanımefendi. Bizim ödemelerimiz her ayın 15inde. Kurusa bakmayın.
-Öyle mi? ne olacak peki, ben kursa katılmak istiyorum.
-3 gün içinde ödeme yapmazsanız kaydınız silinir kurusa bakmayın.
-Tamam tamam teşekkür ederim , iyi günler.
3 gün içinde herhangi bir ödeme yapması mümkün değildi Serra’nın. Yatağa yattı yeniden. bu kursa katılmalıydı. Heyecan içinde hocanın telefonunu çaldırdı. Utanmıyordu. Bir sorun olmuştu ve geçmişi yad etmek, yeniden o günlere dönmek için , o gün nereye sakladıysa o umutlarını, gençliğini, hayallerini yeniden ortaya çıkarmak istiyordu. Kendisine bir ay müsaade edilse her şey çok farklı olabilirdi. Çalıyordu telefon.
-Alo merhaba Serra hanım.
-Seyran Hanım merhaba. Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama sizden bir şey rica edeceğim. Kurs ücretini bir ay geciktirsem lütfen bu fırsatı kaçırmak istemiyorum, elimde olmayan sebeplerden ötürü bir karışıklık oldu da.
-Serra Hanım benim elimde olan bir şey değil.
Halbuki kurs sahibi Seyran Hanım’ın eşiydi.
-Çok özür dilerim. Çok istiyorum bu kursa katılmayı.
-Serra hanım kurallar kesin. Ben bir şey yapamam. Hem o gün cumhuriyetçilik falan yaptığınız konuşmadan rahatsız olanlar oldu. Biz siyaset karıştırmıyoruz bu işe.
-Siyaset mi? Ne siyaseti hanımefendi. Bu bizim en önemli kazanımımız. Nasıl rahatsız olabilirler bundan.
-Bilmiyorum Serra Hanım. Biz eğlenmek için geliyoruz diyorlar. Katılmasanız daha iyi olacak. İsabet olmuş aslında.
-Peki Seyran Hanım. Kusura bakmayın tekrar.
Yattığı yerden kalktı Serra, yatağa oturdu. Dışarıda güneşli bir gün vardı. Dünkü yağmurdan eser kalmamış, havada tek bir bulut olmadan masmavi ışıldıyordu tepeden. O sırada sokaktan bir satıcı geçti. “Kayısı” diye bağırıyordu, “kayısı 30 liraaa”. Yuh dedi Serra. Bir kayısı 30 lira olur mu? Kalktı yataktan. Ertelediği umutları ve hayalleri biraz daha bekleyecekti belki… Kayısı dedi içinden , belki kayısı da ucuzlarsa…